-
1 Bestleistung
Bestleistung f SPORT en iyi derece;persönliche Bestleistung ferdî en iyi derece -
2 оценка
ж1) değer biçme, takdir (etme)оце́нка това́ров — mallara değer biçme
оце́нка сто́имости чего-л. — bir şeyin değerini takdir etme
2) değerlendirme; takdirдать пра́вильную оце́нку соотноше́нию кла́ссовых сил — sınıf güçleri dengesinin doğru bir değerlendirmesini yapmak
его́ труд получи́л высо́кую оце́нку учёных — yapıtı / eseri bilginlerin yüksek takdirini kazandı
дай свою оце́нку э́тому фа́кту — bu olaya kendi notunu ver
3) not, dereceоко́нчить шко́лу с хоро́шими оце́нками — okulu iyi derece ile bitirmek
-
3 mention
n m1 signalement kısa not2 sur un document yazılı veri◊Rayer les mentions inutiles. — Yararsız verilerin üstünü çiziniz.
3 appréciation derece [deɾe'ʤe] -
4 показывать
несов.; сов. - показа́ть1) врз göstermekпоказа́ть ребёнка врачу́ — çocuğu doktora muayene ettirmek
пока́зывать кому-л. го́род — birine şehri göstermek / gezdirmek
пока́зывать фильм — filim göstermek
пока́зывать кому-л. доро́гу — birine yolu göstermek
пока́зывать глаза́ми что-л. — gözleriyle bir şeyi göstermek / işaret etmek
2) ( изображать) göstermek, sergilemek, gözler önüne sermekа́втор пока́зывает жизнь дере́вни — yazar köyün hayatını sergiliyor / gözler önüne seriyor
3) ( проявить) göstermek, ortaya koymakпока́зывать хра́брость — yiğitlik göstermek
показа́ть своё полити́ческое лицо́ — kendi siyasi kişiliğini ortaya koymak
4) (обнаружить, раскрыть) göstermek, sergilemek; ortaya koymakпока́зывать оши́бочность чего-л. — bir şeyin yanlışlığını sergilemek / gösterme
не пока́зывать свои́х чувств — duygularını belli etmemek / dışa vurmamak
вре́мя пока́жет — zaman gösterecek (bunu)
перегово́ры показа́ли, что... — görüşmeler... gösterdi / ortaya koydu
кома́нда показа́ла хоро́ший футбо́л — takım iyi bir futbol çıkardı / ortaya koydu
5) ( об измерительных приборах) göstermeчасы́ пока́зывали три — saat üçü gösteriyordu
6) ( давать результаты) derece yapmakпоказа́ть результа́т 18 ме́тров — спорт. 18 metrelik derece yapmak
что́бы показа́ть хоро́ший результа́т в кома́ндном зачёте... — takım tasnifinde iyi bir dereceye gitmek için...
пока́занная им сре́дняя ско́рость — kaydettiği vasati sürat
на стометро́вке он показа́л (результа́т) 11 секу́нд — yüz metrede 11 saniyelik derece yaptı
я тебе́ покажу́! — разг. gösteririm / öğretirim sana!
вре́мя пока́жет — zaman gösterecek (bunu)
7) ( давать показания) ifade vermek; tanıklık etmekкак показа́л свиде́тель,... — tanığın verdiği ifadeye göre
он показа́л на тебя́ — senin aleyhine tanıklık / şahadet etti
••показа́ть себя́ — kendini göstermek
показа́ть язы́к — dil çıkarmak
проти́вник показа́л спи́ну — düşman yüz geri etti
-
5 verdammt
-
6 wie
wie [vi:]I adv1) (interrogativ: auf welche Art) nasıl, ne türlü; ( mit welchen Merkmalen) nasıl; ( in welchem Grad) ne derece; ( in welcher Weise) nasıl;\wie geht das? bu nasıl olur [o yapılır] ?;\wie heißt das? bunun adı nedir?;\wie bitte? efendim?;\wie das? bu da nasıl şey?;\wie kommt es, dass...? nasıl oluyor da...?;\wie geht's? nasılsın?;\wie oft? kaç defa?, ne kadar sık?;\wie viel? ne kadar?;\wie alt bist du? kaç yaşındasın?;\wie groß ist es? boyu ne kadar?;\wie teuer ist das? fiyatı ne?;\wie spät ist es? saat kaç?;\wie gefällt es dir? nasıl, hoşuna gitti mi?;\wie war's im Urlaub? iznin nasıl geçti?;\wie wäre es, wenn er auch kommt? o da gelirse nasıl olur?;\wie klug du auch immer sein magst ne kadar akıllı olursan ol;\wie auch immer her neyse;\wie dem auch sei her nasılsa, nasıl olmuşsadie Art, \wie sie spricht konuşma biçimi3) ( Ausruf)\wie schade! ne yazık!;und \wie! ( fam) hem de nasıl!das macht dir Spaß, \wie? hoşuna gidiyor, değil mi?II konj1) ( Vergleich) kadar, gibi;weiß \wie Schnee kar kadar beyaz;ich bin genauso groß \wie du ben seninle aynı boydayım, ben de senin kadar uzunum;das weißt du genauso gut \wie ich sen de bunu benim kadar iyi biliyorsun;er ist so gut \wie blind o, neredeyse kördür;\wie früher eskisi gibi;\wie immer her zamanki gibi;\wie zum Beispiel örneğin;etw \wie seine Westentasche kennen ( fam) bir şeyi avucunun içi gibi bilmekdas ist besser \wie das andere bu ötekinden (daha) iyidir3) ( sowie)einer \wie der andere biri ötekisi gibi;Frauen \wie Männer kadınlar gibi erkekler de4) ( gleichzeitig)\wie er sich umdreht, sieht er den Dieb losrennen arkasına döndüğünde hırsızın kaçtığını görür5) ( mit Objektsatz)ich sah, \wie er das Fenster öffnete pencereyi nasıl açtığını gördüm -
7 highly
adv. büyük ölçüde, çok, son derece, çok iyi* * *yüksek derecede* * *1) (very; very much: highly delighted; highly paid; I value the book highly.) çok, pek, hayli2) (with approval: He thinks/speaks very highly of you.) övgüyle, çok olumlu, çok iyi -
8 Ordnung
Ordnung f <Ordnung; o pl> düzen; (Ordentlichkeit) düzenlilik, intizam; (Vorschriften) yönetmelik; (Anordnung) düzenleme, sıralama; (System) sistem, düzen; (Rang) derece, takım;in Ordnung peki, iyi, tamam; TECH (iyi) işler durumda;fam er ist in Ordnung o temizdir/sağlamdır;es ist in Ordnung tamam, mesele yok;(in) Ordnung halten düzenli tutmak;etwas ist nicht in Ordnung ( mit -de) bir terslik var -
9 o
он она́ то тот* * *Iо!, ах!II 1.o, bu kadarı fazla! — о, э́то уже́ сли́шком!
1) он, она́, оно́o gelmedi ben geldim — она́ не пришла́, я пришёл
2) тот, та, то2.o iyi değil bu iyidir — тот нехоро́ший, э́тот хоро́ший
1) тот, та, тоo adamı tanır mısınız? — вы зна́ете того́ челове́ка?
o ev bundan geniş — тот дом просто́рнее э́того
o oda bundan büyük — та ко́мната бо́льше э́той
2) тако́й, така́я, тако́еo büyüklükte — тако́го же разме́ра
o derece — в тако́й сте́пени; так
••- o bu- o duvar senin
- bu duvar benim
- o gün bu gün
- o kadar
- ben o kadar verebilirim
- o kapı benim
- o mahalle senin bu kapı benim
- o mahalle benim
- o saat
- o taraflı olmamak
- o tarakta bezi olmamak
- o yolda
- o yolun yolcusu
- kim o?
- ne o
- sen de mi ağlıyorsun?
- o arabacı
- bu kebeci
- sen neci? -
10 результат
м1) sonuç (-cu), neticeне дать результа́тов — sonuç vermemek, sonuçsuz kalmak
2) спорт. dereceпоказа́ть одина́ковый / тот же результа́т — aynı dereceyi tekrarlamak
он прошёл / пробежа́л диста́нцию с результа́том ху́же / ни́же двух мину́т — mesafeyi iki dakikanın altında geçti / koştu
на стометро́вке он показа́л лу́чший результа́т в ми́ре — yüz metrede dünyanın en iyi derecesini yapmıştır
••в результа́те — sonuçta; (вследствие чего-л.) sonucu(nda)
он поги́б в результа́те катастро́фы — kaza sonunda öldü
-
11 top
adj. üst, en yüksek, en iyi, tepe————————n. üst, tepe, uç, doruk, tepe nokta, zirve, baş, üst parça, kapak, topaç————————v. kapamak, üstünü kapamak, geçmek, aşmak, alt etmek, birinci olmak* * *1. en üstte 2. üst* * *I 1. [top] noun1) (the highest part of anything: the top of the hill; the top of her head; The book is on the top shelf.) tepe, zirve2) (the position of the cleverest in a class etc: He's at the top of the class.) en başarılı derece3) (the upper surface: the table-top.) üst4) (a lid: I've lost the top to this jar; a bottle-top.) kapak5) (a (woman's) garment for the upper half of the body; a blouse, sweater etc: I bought a new skirt and top.) elbise üstü2. adjective(having gained the most marks, points etc, eg in a school class: He's top (of the class) again.) üst düzey, en üst3. verb1) (to cover on the top: She topped the cake with cream.) üstünü kaplamak2) (to rise above; to surpass: Our exports have topped $100,000.) üstüne çıkmak, aşmak3) (to remove the top of.) (üst kısmını) çıkarıp/kesip atmak•- topless- topping
- top hat
- top-heavy
- top-secret
- at the top of one's voice
- be/feel on top of the world
- from top to bottom
- the top of the ladder/tree
- top up II [top] noun(a kind of toy that spins.) topaç -
12 Stärke
Stärke f <Stärke; Stärken> güç, kuvvet; (Intensität) şiddet, yoğunluk; (Maß) derece; (Wäschestärke) kola; (Stärkemehl) nişasta;es ist nicht seine Stärke iyi bildiği bir iş değil -
13 bir
bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;bir ağızdan im Chor singen;bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;bir araya zusammen;bir araya gelmek zusammenkommen;bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;bir bakıma bei näherem Hinsehen;bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;bir daha noch (ein)mal;bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;-i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;bir gelmek sich ausgleichen;bir gün eines Tages;-e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;bir hoş seltsam, merkwürdig;bir içim su Mädchen bildhübsch;bir iki einige; ein- zweimal;bir iki derken im Handumdrehen;bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;1 Nisan şakası Aprilscherz m;1 Mayıs Tag m der Arbeit;bir nice eine ganze Menge;bir numaralı Nummer eins, hervorragend;bir o kadar noch einmal so viel;bir örnek uniform, unisex; einheitlich;bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;bir türlü ein und derselbe;bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;bir vakit damals; (der)einst;bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;bir yerde irgendwo, gewissermassen;bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;bire bin katmak maßlos übertreiben;günün birinde eines schönen Tages;bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam -
14 ne
ne pron1. Name des 17. Buchstaben des türk. AlphabetsNigde'nin \ne'si N wie Nordpol2. 1) was\ne de olsa immerhin\ne derece wie\ne derse desin ganz gleich, was er sagt\ne oldu (ki) ? was ist (denn) passiert?\ne olursa olsun ( fam) egal was (passiert)\ne pahasına olursa olsun koste es, was es wolle, um jeden Preis\ne var? was gibt's?\ne var ki (je) doch; ( lakin) jedoch\ne var ne yok? — iyilik sağlık! ( fam) wie geht's, wie steht's? — danke, bestens!\ne yapmalı ki? was soll man denn machen?bundan bana \ne? was geht mich das an?bundan kolay \ne var ki! nichts leichter als das!sana \ne! was geht dich das an!2) was für\ne komik/paskal adam! was für ein komischer/ulkiger Mensch!3) wie\ne dereceye kadar inwiefern, inwieweit\ne güzel/yazık! wie schön/schade!\ne kadar haklısın wie sehr du Recht hast\ne kadar paran var? wie viel Geld hast du?adı \ne olursa olsun wie er auch heißen magadın \ne? wie heißt du?bu Almancada/Türkçede \ne demek? wie heißt das auf Deutsch/Türkisch?4) weder\ne... \ne weder... noch\ne biri \ne öteki weder der eine noch der andere5) \ne gezer! ( fam) i wo!burada böyle şeyler \ne gezer ( bulunmaz) hier gibt es solche Sachen nicht\ne mümkün ( imkânsız) es ist unmöglich\ne olur, \ne olmaz ( her ihtimale karşı) für alle Fälle\ne olur( sun), bunu yapma! ich flehe dich an, tu [o mach] das nicht!\ne olursunuz, bunu yapmayın! ich flehe Sie an, tun [o machen] Sie das nicht!6) \ne kadar wie; ( kaç) wie vielbu \ne kadar ediyor? wie viel macht das?\ne kadar erken gelirsen... je eher du kommst,...\ne kadar erken olursa o kadar iyi olur je eher, desto besser7) \ne var, \ne yok alles, was es gibt\ne var, \ne yok? wie geht's, wie steht's?8) \nesi var \nesi yok alles, was er hatbunun \nesi güzel? was ist schön daran?onun \nesi oluyorsunuz? wie sind Sie mit ihm verwandt? -
15 pek
I adv1) ganz\pek çok/küçük ganz viel/kleinbunu \pek anlamıyorum das verstehe ich nicht ganz2) sehr\pek iyi sehr gutgeleceği \pek parlak görünmüyor seine Zukunft sieht nicht sehr rosig aus3) allzu\pek sık allzu oft [o häufig]bunu \pek sever das mag er allzu gernbunu \pek sevmez das mag er nicht allzu gern4) ( son derece) äußerst\pek heyecanlı äußerst aufgeregt5) ( hızlı olarak) schnell6) \pek hevesim yok ich habe keine rechte Lust\pek hoş bir manzara değildi es war ein nicht gerade erbaulicher AnblickII adj2) ( sağlam) stabil -
16 zeigen
zeigen ['tsaıgən]I vtjdm etw \zeigen birine bir şey göstermek; ( beibringen) göstermek;dir werd' ich's \zeigen! ( fam) ben sana gösteririm!2) (an\zeigen) göstermek;das Thermometer zeigt zwei Grad termometre iki derece gösteriyor3) ( an den Tag legen) göstermek, ortaya koymak4) ( beweisen) göstermek;nun zeig mal, was du kannst! ( fam) hadi göster bakalım, ne yapabildiğini!auf etw/jdn \zeigen bir şeye/kimseye işaret etmek;sie zeigt nach rechts sağı gösteriyor;zeig mal! göstersene!, göster bakayım!III vrsich \zeigensich besorgt \zeigen endişeli görünmek;wie kann ich mich Ihnen erkenntlich \zeigen? bana yapmış olduğunuz iyiliğe karşılık size ne;er zeigt sich heute von seiner besten Seite bugün kendini en iyi tarafıyla gösteriyor;mit ihm kann man sich überall \zeigen onunla her yerde görünebilirim2) ( sich herausstellen) ortaya çıkmak, belli olmak; ( zum Vorschein kommen) ortaya çıkmak, görünmek, gözükmek;das wird sich \zeigen bu ortaya çıkacaktır, bu belli olacaktır
См. также в других словарях:
başarım — is. 1) Elde edilen bir başarı 2) Herhangi bir olayı veya durumu başarma isteği ve gücü 3) Kişinin yapabileceği en iyi derece, takat sınırı, performans … Çağatay Osmanlı Sözlük
ERGEN — (Bâliğ) Çocukluk çağından gençlik çağına geçmiş olan, aklı ermeğe başlamış, bâliğ.Erginlik çağına gelen müslüman genç, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek gibi Allah ın farz kıldığı emirlerini yerine getirmeğe mükellef (yükümlü) olur. Küçük… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
orta — is. 1) Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre Yılın ortası.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayar — is., Ar. ˁiyār 1) Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu Saatin ayarı bozuk. Televizyonun ses ayarı iyi. 2) Saatler için belli bir yere göre kabul edilmiş olan ölçü Memleket saat ayarı. 3) Altın, gümüş vb. madenlerden yapılmış şeylerin saflık … Çağatay Osmanlı Sözlük
küçük — sf., ğü 1) Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm. M. Ş. Esendal 2) Yaşı daha az olan Ortanca ve küçük ablalar ... beni,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
taban — 1. is. 1) Ayağın alt yüzü, aya 2) Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı 3) Ayakkabının alt bölümü 4) Kaide 5) Bir şeyin en alt bölümü 6) Değerlendirmede en alt derece 7) Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime… … Çağatay Osmanlı Sözlük
uyanık — sf., ğı 1) Uyumamış, bidar Uyuyor mu uyanık mı kestiremiyor, uykuyla uyanıklığın sınırlarını bulamıyordu. A. İlhan 2) Uykudan uyanmış 3) mec. Açıkgöz, kurnaz, cingöz Ayrıca son derece zeki ve uyanık bir genç kız vardı. H. Taner 4) mec. Yapacağı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
galop yapmak — at yarışında veya hazırlık çalışmasında iyi bir derece elde etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
not almak — 1) biri konuşurken onun söylediklerini yazmak Not alıyorum, Türkçeye mısra mısra hemen tercüme ediyorum. R. H. Karay 2) bir şeyi başlıca noktalarını özetleyerek yazmak 3) öğrenci, iyi veya kötü numara, derece almak 4) bir şeyin niteliğiyle ilgili … Çağatay Osmanlı Sözlük
rekor kırmak — 1) eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek 2) daha iyi bir derece elde etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük