Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

iyi derece

  • 1 Bestleistung

    Bestleistung f SPORT en iyi derece;
    persönliche Bestleistung ferdî en iyi derece

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Bestleistung

  • 2 оценка

    ж
    1) değer biçme, takdir (etme)

    оце́нка това́ров — mallara değer biçme

    оце́нка сто́имости чего-л.bir şeyin değerini takdir etme

    2) değerlendirme; takdir

    дать пра́вильную оце́нку соотноше́нию кла́ссовых сил — sınıf güçleri dengesinin doğru bir değerlendirmesini yapmak

    его́ труд получи́л высо́кую оце́нку учёных — yapıtı / eseri bilginlerin yüksek takdirini kazandı

    дай свою оце́нку э́тому фа́кту — bu olaya kendi notunu ver

    3) not, derece

    око́нчить шко́лу с хоро́шими оце́нками — okulu iyi derece ile bitirmek

    Русско-турецкий словарь > оценка

  • 3 mention

    n m
    1 signalement kısa not
    2 sur un document yazılı veri

    Rayer les mentions inutiles. — Yararsız verilerin üstünü çiziniz.

    3 appréciation derece [deɾe'ʤe]

    Dictionnaire Français-Turc > mention

  • 4 показывать

    несов.; сов. - показа́ть
    1) врз göstermek

    показа́ть ребёнка врачу́ — çocuğu doktora muayene ettirmek

    пока́зывать кому-л. го́род — birine şehri göstermek / gezdirmek

    пока́зывать фильм — filim göstermek

    пока́зывать кому-л. доро́гу — birine yolu göstermek

    пока́зывать глаза́ми что-л. — gözleriyle bir şeyi göstermek / işaret etmek

    2) ( изображать) göstermek, sergilemek, gözler önüne sermek

    а́втор пока́зывает жизнь дере́вни — yazar köyün hayatını sergiliyor / gözler önüne seriyor

    3) ( проявить) göstermek, ortaya koymak

    пока́зывать хра́брость — yiğitlik göstermek

    показа́ть своё полити́ческое лицо́ — kendi siyasi kişiliğini ortaya koymak

    4) (обнаружить, раскрыть) göstermek, sergilemek; ortaya koymak

    пока́зывать оши́бочность чего-л. — bir şeyin yanlışlığını sergilemek / gösterme

    не пока́зывать свои́х чувств — duygularını belli etmemek / dışa vurmamak

    вре́мя пока́жет — zaman gösterecek (bunu)

    перегово́ры показа́ли, что... — görüşmeler... gösterdi / ortaya koydu

    кома́нда показа́ла хоро́ший футбо́л — takım iyi bir futbol çıkardı / ortaya koydu

    часы́ пока́зывали три — saat üçü gösteriyordu

    показа́ть результа́т 18 ме́тров — спорт. 18 metrelik derece yapmak

    что́бы показа́ть хоро́ший результа́т в кома́ндном зачёте... — takım tasnifinde iyi bir dereceye gitmek için...

    пока́занная им сре́дняя ско́рость — kaydettiği vasati sürat

    на стометро́вке он показа́л (результа́т) 11 секу́нд — yüz metrede 11 saniyelik derece yaptı

    я тебе́ покажу́! — разг. gösteririm / öğretirim sana!

    вре́мя пока́жет — zaman gösterecek (bunu)

    7) ( давать показания) ifade vermek; tanıklık etmek

    как показа́л свиде́тель,... — tanığın verdiği ifadeye göre

    он показа́л на тебя́ — senin aleyhine tanıklık / şahadet etti

    ••

    показа́ть себя́ — kendini göstermek

    показа́ть язы́к — dil çıkarmak

    проти́вник показа́л спи́ну — düşman yüz geri etti

    Русско-турецкий словарь > показывать

  • 5 verdammt

    I interj;
    \verdammt noch mal! lanet olsun!, Allah belasını [o müstahakını] versin!, Allah kahretsin!;
    \verdammte Scheiße! ( vulg) Allah kahretsin!
    II adj ( fam) son derece;
    \verdammt gut son derece iyi;
    dieser \verdammte Kerl bu Allah'ın belası herif;
    es war \verdammt kalt hava son derece soğuktu

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > verdammt

  • 6 wie

    wie [vi:]
    I adv
    1) (interrogativ: auf welche Art) nasıl, ne türlü; ( mit welchen Merkmalen) nasıl; ( in welchem Grad) ne derece; ( in welcher Weise) nasıl;
    \wie geht das? bu nasıl olur [o yapılır] ?;
    \wie heißt das? bunun adı nedir?;
    \wie bitte? efendim?;
    \wie das? bu da nasıl şey?;
    \wie kommt es, dass...? nasıl oluyor da...?;
    \wie geht's? nasılsın?;
    \wie oft? kaç defa?, ne kadar sık?;
    \wie viel? ne kadar?;
    \wie alt bist du? kaç yaşındasın?;
    \wie groß ist es? boyu ne kadar?;
    \wie teuer ist das? fiyatı ne?;
    \wie spät ist es? saat kaç?;
    \wie gefällt es dir? nasıl, hoşuna gitti mi?;
    \wie war's im Urlaub? iznin nasıl geçti?;
    \wie wäre es, wenn er auch kommt? o da gelirse nasıl olur?;
    \wie klug du auch immer sein magst ne kadar akıllı olursan ol;
    \wie auch immer her neyse;
    \wie dem auch sei her nasılsa, nasıl olmuşsa
    2) ( auf welche Art, in welchem Grad) ne derece;
    die Art, \wie sie spricht konuşma biçimi
    3) ( Ausruf)
    \wie schade! ne yazık!;
    und \wie! ( fam) hem de nasıl!
    4) ( fam) ( nicht wahr) değil mi;
    das macht dir Spaß, \wie? hoşuna gidiyor, değil mi?
    II konj
    1) ( Vergleich) kadar, gibi;
    weiß \wie Schnee kar kadar beyaz;
    ich bin genauso groß \wie du ben seninle aynı boydayım, ben de senin kadar uzunum;
    das weißt du genauso gut \wie ich sen de bunu benim kadar iyi biliyorsun;
    er ist so gut \wie blind o, neredeyse kördür;
    \wie früher eskisi gibi;
    \wie immer her zamanki gibi;
    \wie zum Beispiel örneğin;
    etw \wie seine Westentasche kennen ( fam) bir şeyi avucunun içi gibi bilmek
    2) ( südd) ( als)
    das ist besser \wie das andere bu ötekinden (daha) iyidir
    3) ( sowie)
    einer \wie der andere biri ötekisi gibi;
    Frauen \wie Männer kadınlar gibi erkekler de
    \wie er sich umdreht, sieht er den Dieb losrennen arkasına döndüğünde hırsızın kaçtığını görür
    ich sah, \wie er das Fenster öffnete pencereyi nasıl açtığını gördüm

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > wie

  • 7 highly

    adv. büyük ölçüde, çok, son derece, çok iyi
    * * *
    yüksek derecede
    * * *
    1) (very; very much: highly delighted; highly paid; I value the book highly.) çok, pek, hayli
    2) (with approval: He thinks/speaks very highly of you.) övgüyle, çok olumlu, çok iyi

    English-Turkish dictionary > highly

  • 8 Ordnung

    Ordnung f <Ordnung; o pl> düzen; (Ordentlichkeit) düzenlilik, intizam; (Vorschriften) yönetmelik; (Anordnung) düzenleme, sıralama; (System) sistem, düzen; (Rang) derece, takım;
    in Ordnung peki, iyi, tamam; TECH (iyi) işler durumda;
    in Ordnung bringen -i düzene sokmak, yoluna koymak; Zimmer toplamak; (reparieren) tamir etmek;
    fam er ist in Ordnung o temizdir/sağlamdır;
    es ist in Ordnung tamam, mesele yok;
    (in) Ordnung halten düzenli tutmak;
    etwas ist nicht in Ordnung ( mit -de) bir terslik var

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Ordnung

  • 9 o

    он она́ то тот
    * * *
    I
    о!, ах!

    o, bu kadarı fazla! — о, э́то уже́ сли́шком!

    II 1.
    1) он, она́, оно́

    o gelmedi ben geldim — она́ не пришла́, я пришёл

    2) тот, та, то

    o iyi değil bu iyidir — тот нехоро́ший, э́тот хоро́ший

    2.
    1) тот, та, то

    o adamı tanır mısınız? — вы зна́ете того́ челове́ка?

    o ev bundan geniş — тот дом просто́рнее э́того

    o oda bundan büyük — та ко́мната бо́льше э́той

    2) тако́й, така́я, тако́е

    o büyüklükte — тако́го же разме́ра

    o derece — в тако́й сте́пени; так

    ••
    - o duvar senin
    - bu duvar benim
    - o gün bu gün
    - o kadar
    - ben o kadar verebilirim
    - o kapı benim
    - o mahalle senin bu kapı benim
    - o mahalle benim
    - o saat
    - o taraflı olmamak
    - o tarakta bezi olmamak
    - o yolda
    - o yolun yolcusu
    - kim o?
    - ne o
    - sen de mi ağlıyorsun?
    - o arabacı
    - bu kebeci
    - sen neci?

    Türkçe-rusça sözlük > o

  • 10 результат

    м
    1) sonuç (-cu), netice

    не дать результа́тов — sonuç vermemek, sonuçsuz kalmak

    2) спорт. derece

    показа́ть одина́ковый / тот же результа́т — aynı dereceyi tekrarlamak

    он прошёл / пробежа́л диста́нцию с результа́том ху́же / ни́же двух мину́т — mesafeyi iki dakikanın altında geçti / koştu

    на стометро́вке он показа́л лу́чший результа́т в ми́ре — yüz metrede dünyanın en iyi derecesini yapmıştır

    ••

    в результа́те — sonuçta; (вследствие чего-л.) sonucu(nda)

    он поги́б в результа́те катастро́фы — kaza sonunda öldü

    Русско-турецкий словарь > результат

  • 11 top

    adj. üst, en yüksek, en iyi, tepe
    ————————
    n. üst, tepe, uç, doruk, tepe nokta, zirve, baş, üst parça, kapak, topaç
    ————————
    v. kapamak, üstünü kapamak, geçmek, aşmak, alt etmek, birinci olmak
    * * *
    1. en üstte 2. üst
    * * *
    I 1. [top] noun
    1) (the highest part of anything: the top of the hill; the top of her head; The book is on the top shelf.) tepe, zirve
    2) (the position of the cleverest in a class etc: He's at the top of the class.) en başarılı derece
    3) (the upper surface: the table-top.) üst
    4) (a lid: I've lost the top to this jar; a bottle-top.) kapak
    5) (a (woman's) garment for the upper half of the body; a blouse, sweater etc: I bought a new skirt and top.) elbise üstü
    2. adjective
    (having gained the most marks, points etc, eg in a school class: He's top (of the class) again.) üst düzey, en üst
    3. verb
    1) (to cover on the top: She topped the cake with cream.) üstünü kaplamak
    2) (to rise above; to surpass: Our exports have topped $100,000.) üstüne çıkmak, aşmak
    3) (to remove the top of.) (üst kısmını) çıkarıp/kesip atmak
    - topping
    - top hat
    - top-heavy
    - top-secret
    - at the top of one's voice
    - be/feel on top of the world
    - from top to bottom
    - the top of the ladder/tree
    - top up
    II [top] noun
    (a kind of toy that spins.) topaç

    English-Turkish dictionary > top

  • 12 Stärke

    Stärke f <Stärke; Stärken> güç, kuvvet; (Intensität) şiddet, yoğunluk; (Maß) derece; (Wäschestärke) kola; (Stärkemehl) nişasta;
    es ist nicht seine Stärke iyi bildiği bir iş değil

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Stärke

  • 13 bir

    bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;
    bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;
    bir araya zusammen;
    bir araya gelmek zusammenkommen;
    bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;
    bir bakıma bei näherem Hinsehen;
    bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;
    bir çift ein paar Worte;
    bir daha noch (ein)mal;
    bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;
    bir defa (oder kere) nun (ein)mal; schließlich; erstens, vor allem;
    bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;
    -i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;
    bir gelmek sich ausgleichen;
    bir gün eines Tages;
    -e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;
    bir hoş seltsam, merkwürdig;
    bir içim su Mädchen bildhübsch;
    bir iki einige; ein- zweimal;
    bir iki derken im Handumdrehen;
    bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;
    1 Nisan şakası Aprilscherz m;
    1 Mayıs Tag m der Arbeit;
    bir nice eine ganze Menge;
    bir numaralı Nummer eins, hervorragend;
    bir o kadar noch einmal so viel;
    bir olmak oder kalmak identisch sein; fam ganz hin (erschöpft) sein;
    bir örnek uniform, unisex; einheitlich;
    bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;
    bir türlü ein und derselbe;
    bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;
    yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;
    bir vakit damals; (der)einst;
    bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;
    bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;
    bir yerde irgendwo, gewissermassen;
    bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;
    bir yığın eine Masse; viel (Zeit);
    bire bin katmak maßlos übertreiben;
    günün birinde eines schönen Tages;
    bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;
    gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam

    Türkçe-Almanca sözlük > bir

  • 14 ne

    ne pron
    1. Name des 17. Buchstaben des türk. Alphabets
    Nigde'nin \ne'si N wie Nordpol
    2. 1) was
    \ne de olsa immerhin
    \ne derece wie
    \ne derse desin ganz gleich, was er sagt
    \ne oldu (ki) ? was ist (denn) passiert?
    \ne olursa olsun ( fam) egal was (passiert)
    \ne pahasına olursa olsun koste es, was es wolle, um jeden Preis
    \ne var? was gibt's?
    \ne var ki (je) doch; ( lakin) jedoch
    \ne var ne yok? — iyilik sağlık! ( fam) wie geht's, wie steht's? — danke, bestens!
    \ne yapmalı ki? was soll man denn machen?
    bundan bana \ne? was geht mich das an?
    bundan kolay \ne var ki! nichts leichter als das!
    sana \ne! was geht dich das an!
    2) was für
    \ne komik/paskal adam! was für ein komischer/ulkiger Mensch!
    3) wie
    \ne dereceye kadar inwiefern, inwieweit
    \ne güzel/yazık! wie schön/schade!
    \ne kadar haklısın wie sehr du Recht hast
    \ne kadar paran var? wie viel Geld hast du?
    adı \ne olursa olsun wie er auch heißen mag
    adın \ne? wie heißt du?
    bu Almancada/Türkçede \ne demek? wie heißt das auf Deutsch/Türkisch?
    4) weder
    \ne... \ne weder... noch
    \ne biri \ne öteki weder der eine noch der andere
    5) \ne gezer! ( fam) i wo!
    burada böyle şeyler \ne gezer ( bulunmaz) hier gibt es solche Sachen nicht
    \ne mümkün ( imkânsız) es ist unmöglich
    \ne olur, \ne olmaz ( her ihtimale karşı) für alle Fälle
    \ne olur( sun), bunu yapma! ich flehe dich an, tu [o mach] das nicht!
    \ne olursunuz, bunu yapmayın! ich flehe Sie an, tun [o machen] Sie das nicht!
    6) \ne kadar wie; ( kaç) wie viel
    bu \ne kadar ediyor? wie viel macht das?
    \ne kadar erken gelirsen... je eher du kommst,...
    \ne kadar erken olursa o kadar iyi olur je eher, desto besser
    7) \ne var, \ne yok alles, was es gibt
    \ne var, \ne yok? wie geht's, wie steht's?
    8) \nesi var \nesi yok alles, was er hat
    bunun \nesi güzel? was ist schön daran?
    onun \nesi oluyorsunuz? wie sind Sie mit ihm verwandt?

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ne

  • 15 pek

    pek
    I adv
    1) ganz
    \pek çok/küçük ganz viel/klein
    bunu \pek anlamıyorum das verstehe ich nicht ganz
    2) sehr
    \pek iyi sehr gut
    geleceği \pek parlak görünmüyor seine Zukunft sieht nicht sehr rosig aus
    3) allzu
    \pek sık allzu oft [o häufig]
    bunu \pek sever das mag er allzu gern
    bunu \pek sevmez das mag er nicht allzu gern
    4) ( son derece) äußerst
    \pek heyecanlı äußerst aufgeregt
    5) ( hızlı olarak) schnell
    6) \pek hevesim yok ich habe keine rechte Lust
    \pek hoş bir manzara değildi es war ein nicht gerade erbaulicher Anblick
    II adj
    1) ( sert) fest; ( katı) hart
    2) ( sağlam) stabil

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > pek

  • 16 zeigen

    zeigen ['tsaıgən]
    I vt
    1) ( allgemein) göstermek, işaret etmek; ( vorführen) göstermek; ( Film) göstermek;
    jdm etw \zeigen birine bir şey göstermek; ( beibringen) göstermek;
    dir werd' ich's \zeigen! ( fam) ben sana gösteririm!
    2) (an\zeigen) göstermek;
    das Thermometer zeigt zwei Grad termometre iki derece gösteriyor
    3) ( an den Tag legen) göstermek, ortaya koymak
    4) ( beweisen) göstermek;
    nun zeig mal, was du kannst! ( fam) hadi göster bakalım, ne yapabildiğini!
    II vi işaret etmek ( nach -e);
    auf etw/jdn \zeigen bir şeye/kimseye işaret etmek;
    sie zeigt nach rechts sağı gösteriyor;
    zeig mal! göstersene!, göster bakayım!
    III vr
    sich \zeigen
    1) ( allgemein) görünmek; ( sich sehen lassen) kendini göstermek;
    sich besorgt \zeigen endişeli görünmek;
    wie kann ich mich Ihnen erkenntlich \zeigen? bana yapmış olduğunuz iyiliğe karşılık size ne;
    er zeigt sich heute von seiner besten Seite bugün kendini en iyi tarafıyla gösteriyor;
    mit ihm kann man sich überall \zeigen onunla her yerde görünebilirim
    2) ( sich herausstellen) ortaya çıkmak, belli olmak; ( zum Vorschein kommen) ortaya çıkmak, görünmek, gözükmek;
    das wird sich \zeigen bu ortaya çıkacaktır, bu belli olacaktır

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > zeigen

См. также в других словарях:

  • başarım — is. 1) Elde edilen bir başarı 2) Herhangi bir olayı veya durumu başarma isteği ve gücü 3) Kişinin yapabileceği en iyi derece, takat sınırı, performans …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ERGEN — (Bâliğ) Çocukluk çağından gençlik çağına geçmiş olan, aklı ermeğe başlamış, bâliğ.Erginlik çağına gelen müslüman genç, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek gibi Allah ın farz kıldığı emirlerini yerine getirmeğe mükellef (yükümlü) olur. Küçük… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • orta — is. 1) Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre Yılın ortası.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayar — is., Ar. ˁiyār 1) Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu Saatin ayarı bozuk. Televizyonun ses ayarı iyi. 2) Saatler için belli bir yere göre kabul edilmiş olan ölçü Memleket saat ayarı. 3) Altın, gümüş vb. madenlerden yapılmış şeylerin saflık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • küçük — sf., ğü 1) Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm. M. Ş. Esendal 2) Yaşı daha az olan Ortanca ve küçük ablalar ... beni,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taban — 1. is. 1) Ayağın alt yüzü, aya 2) Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı 3) Ayakkabının alt bölümü 4) Kaide 5) Bir şeyin en alt bölümü 6) Değerlendirmede en alt derece 7) Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • uyanık — sf., ğı 1) Uyumamış, bidar Uyuyor mu uyanık mı kestiremiyor, uykuyla uyanıklığın sınırlarını bulamıyordu. A. İlhan 2) Uykudan uyanmış 3) mec. Açıkgöz, kurnaz, cingöz Ayrıca son derece zeki ve uyanık bir genç kız vardı. H. Taner 4) mec. Yapacağı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • galop yapmak — at yarışında veya hazırlık çalışmasında iyi bir derece elde etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • not almak — 1) biri konuşurken onun söylediklerini yazmak Not alıyorum, Türkçeye mısra mısra hemen tercüme ediyorum. R. H. Karay 2) bir şeyi başlıca noktalarını özetleyerek yazmak 3) öğrenci, iyi veya kötü numara, derece almak 4) bir şeyin niteliğiyle ilgili …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • rekor kırmak — 1) eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek 2) daha iyi bir derece elde etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»